4 Ocak 2011 Salı

Taşınıyoruz

Uzun bir aradan sonra merhaba falan demek isterdim ama, olmuyor.

Ama size yeni 'merhaba'lar demek için daha güzel bişey yaptım.

Hayalini kurduğum o vepmastir.com vardı ya, açtım onu ben.

Artık oradan yeni yeni bişeyler paylaşacağım.

Orada görüşürüz. Haydi kalın sağlıcakla.

Dipnot: blog isteyenlere kısa yol
Bookmark and Share

9 Kasım 2010 Salı

Blogspot'u Tumblr gibi kullanmak

Galiba ben Tumblr açmak istiyorum kendime. Ama o kadar az zamanım var ki, uğraşamayacağım. Uğraşırsam da eğleniriz gibime geliyor.

Yarın sabah Termodinamik vizem var. Sınava çalışmamak için blog yazmaya bile razı olmuşum artık, o derece yani. Siz düşünün durumun vehametini.

fizy'den de kendime neden yaptığımı anlamadığım bir liste yaptım. Ders çalışmaya çabalarken onları dinliyorum şu an. http://vepmastir.fizy.com adresinden listeyi görüntüleyebiliyor, dinleyip kendinizden geçebiliyorsunuz. (düzeltme: Listeye tekrar baktım. Hakikaten çok garip bir liste olmuş.)

Fatih Erdemci'nin "Ben Ölmeden Önce"sine fena halde taktık bu aralar. (bilmeyenler için, "Suçum Değil" de güzel bir şarkısıdır, fizy listemde bulunabilir) Ne zaman toplanıp arabaya binsek dinliyoruz. Cuma gecesi (daha doğrusu Cumartesi sabaha doğru), Cumartesi eve dönerken, Pazar evlere dağılırken.. Neden yaptığımızı da anlamıyorum halen. Gayet intihara sürükleyesi bir şarkı. Sadece böyle şarkılar dinlemekten hoşnutum sanırım. House kafası. Acı bağımlısı olabilirim, bu sayede daha fazla Vicodine almaya hak kazanıyorum. Tabii ki metafor.

Sadece klavyeye abanmak için yazıyorum bunları. Bir anlam beklemeyin, ne olur. Aklıma gelen kelimeleri sadece bir defa filtreliyorum, uygun sıraya koyup klavye üzerinden ekrana döküyorum.

Gerçekten yazacak bir şeylerim olduğunda ama, yine buradan paylaşırım.

Ya da Tumblr açarım ne bileyim.

Hadi hayırlı işler.
Bookmark and Share

8 Eylül 2010 Çarşamba

Alkol Aldık Mı Gençler - Best of the Polis Çevirmeleri

Yazacak hiç bir şey bulamadım, o yüzden bugüne kadar başımdan geçen eğlenceli trafik polisi çevirmelerini yazmak istedim.

Aranızda daha önce dinleyen varsa bilgilerinin üstünden geçsin, dinlemeyenler de okuma şansını bulsun diye yazıyorum ayrıca.

2009 yılı, Ramazan Bayramı'ydı. İlk alkol muayenemle, Yoğurtçu Parkı'nda tanıştım. O zamanlar Astra'cığım var tabi. Akşam içen içti, ben araba kullanacağım (ve de şahsi sebeplerden dolayı) alkol almadım. Yoğurtçu Parkı'nda çevirmeye takıldım. Diyalog aşağıdaki gibidir.

Polis: İyi akşamlar gençler.
Vepmastır: İyi akşamlar memur bey.
P: Alkol aldık mı?
V: Valla memur bey, bayram bayram, ben alkollü değilim.
P: Olsun, sen yine de bir üfle bakalım. Ama çıkarsaaa...

*üflenir, gergin bekleyiş sürer*

Alkolmetre: DİİİT!
V: Çıktı mı memur bey?
P: Çıktı çıktı...
V: *alkol almadığı halde aldı muamelesi görmek, mavi ekran* Ne çıktı?
P: Sıfır çıktı. Eherehoy
V: İyi akşamlar memur bey.
P: Eheremehere

Sanacaksınız ki anlatacağım tek macera bu. Ama değil. Bundan sonra her olay, benim seçilmiş kişi olduğuma bir ispat.

2010 Mayıs'ında, işten çıktıktan sonra (ha evet, bu arada işe başladım sevgili okur. hakkında bir blog da yakında gelir) Kadıköy'de biraz alkol aldım. Aslında "biraz" demek hafif kaçıyor. Bildiğin, zil zurna sarhoştum be sevgili okur. Lakin ki hala üzerimde bulunmakta olan iş kıyafetlerim (gömlek ve kumaş pantolon, her nasıl olduysa hala düzgündü) ve şirket arabası tipli arabam (2008 model Ford Focus. üstelik dizel, tam şirket kafası) sayesinde, o çevirmeden de yırttım. O olay da şöyle cereyan eder.

P: Alkol var mı?
V: Yok.
P: Devam et.

2010 Temmuz. Zerre kadar alkol almamışım. Ya canım çekmemiş, ya da param yok. O gün içmedim. Ama kader yine ağlarını o çevirmeye girmem için ördü. Fena mı okurcuğum, gülüyoruz işte. Ve replikler gelir.

P: Ehliyet ruhsat lütfen.
V: Derhal memur bey.
P: Alkol aldık mı?
V: Yok memur bey.
P: Olsun, siz yine de üfleyin.
V: Tabi. *üflenir*
P: Yalnız hızlı üflediniz. Yavaştan hızlıya doğru üfleyin.
V: ?! Peki! *logaritmik üflenir*
P: Yok, hızlıdan yavaşa şimdi.
V: *anlamamazlık katsayısı yükselir, ters logaritmik üflenir*
P: Ya neyse, üfle sen!
V: *ortaya karışık üflenir*

Alkolmetre tamam, temiz çıktım. Evime gidebilirim yani. Ama o anda polisin kapanış repliği, her şeyi değiştirdi.

"VEREYİM Mİ ÇUBUĞU?"

Çubuğu şöyle açıklayayım. Alkolmetrenin ucuna takılan plastik bir parça. Tahmini 7-8 cm civarı bir uzunluğu var, ama görüntüsü tehlikeli. Sıkıntı yaratır. Ve memur beyin böyle bir iştahla sorması daha tedirgin edici oldu. En azından kendi adıma konuşayım.

-alternatif senaryo-

P: VEREYİM Mİ ÇUBUĞU?
V: Naapalım abi çubuğu?
P: Ben bilmem gece eğlenirsiniz ehaueuauhauha

-alternatif senaryo bit-

Kafamdan geçen alternatif senaryo da farklıydı tabi, çubuğu ne yapacağımızı soracaktım, hatta bizim yaşayacağımız eğlenceyi onun yaşamasını isteyecektim kendisinden, lakin ki çevirme noktası onun, arkadaşın belinde silah var ve hem ehliyet, hem de ruhsatım onda.

Benden gelen cevap: "Yok, siz atın onu!"

Dumur olmakla beraber sesin incelmesi, mal bir surat ifadesine bürünme pozisyonuna da girmedim diyemem.

Ve sırada 2010 sonbahar-kış sezonu çevirmelerinden bir tanesi.

Yine alkol almadım. Hatta Ramazan'a denk geliyordu. Yani hala denk geliyor aslında.

Bu sefer yolumu değiştirmişim. Kadıköy Rıhtım'dan gidiyorum. Yine takıldım çevirmeye. Replikleri patlatalım.

Polis 1: Amirim, bu alkolmetrenin şarjı bitti galiba.
Polis 2: S.ktir eeeeet!
Polis 1: Tamam. *ışık hızıyla Vepmastır'a döner* ÜFLE BOKAYM!
V: AHAHAHAHAHAHAHAHA

Gülmekten bir süre üfleyemediğim de oldu açıkçası. Hatta değil alkolmetreye üflemek, nefes alacak halim kalmadı.

Neyse. Şimdilik benden bu kadar. Klavyeye vura vura deşarj da oldum mis gibi.

Haydin iyi eğlenceler. Görüşürüz okurcan.
Bookmark and Share

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Kendi aklını kullanma cesaretini göster

Aydınlanma, insanın kendisinin sorumlu olduğu gelişmemişliğinden kurtulmasıdır. Gelişmemişlik, bir başkasının yönlendirmesi olmadan kişinin kendi aklını kullanamamasıdır. Eğer bunun nedeni akıl yoksunluğu değil, bir başkasının güdümü olmadan, aklı kullanma kararlılığı ve cesaretinin yokluğuysa, o halde gelişmemişliğin sorumlusu, kişinin kendisidir.

Aydınlanmanın şiarı şudur: Kendi aklını kullanma cesaretini göster!

Kant
Bookmark and Share

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Gelecek. Önce senin için gelecek. Durduramazsın.

Merhaba sevgili okur.

Sadece artislik olsun diye böyle bir başlık kullandım.

Ancak fark ettim ki uzun süredir şöyle yeni bir blog yok. Senelerdir aynı tasarımı kullanmışım, içim sıkılmış.

Aslında anlatacak çok şeyim var, ama zaman dar şimdilik.

Pek yakında yeni hikayeler ve yeni bir tasarımla geri geliyorum. Haberiniz olsun.

Bu adam da yazmayı bırakmış deyip takibi bırakmayın.

Cuma günü yaz okulum bitiyor. Hemen peşinden yeni bir blog gelecek. Zamanla da yeni tasarımı oturtacağım.

Bekleyin.
Bookmark and Share

3 Haziran 2010 Perşembe

Zamana bırakmak değil, zamanla bırakmamak



Karşımdasın işte.
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil yüreğinde sağlam sevdiğim
Kalbime gömdüm sözlerimi ceset torbası oldu yüreğim
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım an işte
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan
Bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim
Hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine;
Geride kalan ardından bakar gidenlerin
Bir meltem olacak rüzgârım dahi kalmadı benim
Dağlara çarptım her esişimde
Yollara küfrettim her gidişinde

Demiştim sana hatırlarsan:
"Önemli olan 'zamana bırakmak' değil, 'zamanla bırakmamak'tır."
Şimdi bana geçen o zamanın unutulmaz sancısı kalır
Gittiğim eğer bensem söyle bana kimden gittim?

Sende yoktum zaten ben,
Ben yine bende bittim…


Nazım Hikmet Ran
Bookmark and Share

30 Mayıs 2010 Pazar

Nedensiz utanç ve susmak

Bir insan olarak şu başına gelenlerden,
Nasıl olup da bunlara layık görüldüğünden,
Herkesin göz göre göre susmasından,
Senden vebadan kaçar gibi kaçmalarından,
İnsanlığın en temel haklarından yoksun bırakılmış olmandan,
Ya da sadece hâlâ nasıl aynı acıyı duyabildiğinden

Utanır ve susarsın.


Konuşmaz, anlatamazsın o zaman.
Anlatmak değil, ölmek istersin.
Anlatmaktansa ölmeyi seçersin.
Ölmediğin, ölemediğin için susarsın.
Ağlayamazsın bile.
Ama gün gelir utancın üzerine çıkar acı
ve milim yaşayacak yeri kalmamıştır içerinde..
İsyan edercesine, her şeye rağmen anlattığın bu acıya şaşkınlıkla bakarlar.
Öyle ya, utanmıyor musun bunları böyle uluorta etmeye?
Acıdan utanmayı insanoğlu belletir karşısındakine..


Blog sahibinden not: Çok sevdiğim bir arkadaşımdan alıntıdır.
Bookmark and Share

27 Mayıs 2010 Perşembe

Şiddet var ulan

Selamlar sana sevgili okur.

Bugün gözümü döndürdüm. Başıma gelen bütün şeylerin stresini tek kişiden çıkarmaya karar verdim. Bagajda aşağı yukarı 80 santimlik bir levyeyle, bir hışımla çıktım. Bekledim çıksın diye. Hem bana yaptıklarının, hem başıma gelenlerin hıncını almaya kararlıydım. Yerinde yoktu. Kimbilir yine kimi dolandırdı da saklandı. O günlerden hatırladığım birini gördüm.

Ona girişsem içim o kadar soğumazdı. O şerefsiz de bir parçasıydı, ama pisliğin kökünü kazımadan kılçığı parçalamanın anlamı yok.

Karar verdim.

Şiddet var. Deşarj için, ondan gördüğüm pislikler için şiddet var. Medeniyet yok. Uzlaşı yok. Diplomasi yok.

Ben varım.

Levye var.

Doğru zamanı bekleyeceğim. Belki en beklemediği anda üstüne çullanıp girişeceğim. Yapacağım bunu. Kararlıyım.

Beni tanıyan ve blogumu takip edenler içinde belki ilk defa gözümün bu kadar döndüğünü gören vardır. Çünkü genel olarak dingin, sakin bir kişiliğim vardır.

Dindiremediğim için böyle olacak zaten.

Evet. İlk defa güldürmedim. Son şakam da değil. Hatta şaka bile değil.

Bundan sonrası içinse; hep birlikte, eskisi gibi nice mutlu, güzel, eğlenceli bloglara gidebilmek dileklerimle.
Bookmark and Share

24 Mayıs 2010 Pazartesi

41 yapar

Dayanamadım, 3. blog'a kat çıktım gün içerisinde.


Siz de böyle böyle yaparsanız...

Bugünkü bloglar pek eğlenceli oluyor ama zannımca. Yine görüşler sana ait sevgili okur.

Bu sayfayla ilgilenemediğim sıralarda bir de dublaj yaptım, hatta açıklaması şöyle:

Uzun süredir dublaj sahalarından uzak kalan Vepmastır, uzun süren çalışmalardan sonra geri dönüyor, toplumun kanayan yaralarından birine parmak basıyor!

Devlet Bahçeli'nin 2009'da yaptığı "40 yapar" hesabı, 2010'da nasıl olacak?
Polat Alemdar bu davaya nasıl müdahil olacak? Kafasındaki hesap ne?
Albayın tüm bu durumlara karşı aldığı tavır nasıl?

Tüm bunların cevabı, Vepmastır'ın yeni dublajında!


Erişim sıkıntısına karşın, videoyu Facebook ve Vimeo üzerinden paylaştım. Şimdi yine Vimeo'dan vereyim.



41 Yapar (Kurtlar Vadisi Pusu dublaj) from Onur Gözütok on Vimeo.


Henüz izlemediysen, iyi seyirler, iyi eğlenceler sevgili okurum.

Bugünlük son, tamam.

Casting'i de vereyim, sonra çıkıyorum. Söz.

Senaryo: Onur Gözütok
Polat Alemdar (seslendirme): Onur Gözütok
Rıdvan Albay (seslendirme): Onur Gözütok
Ajan 1-2-3-4 (seslendirme): Onur Gözütok
Ofis Kapı (seslendirme): Onur Gözütok
Ofis Kayar Kapı (seslendirme): Evliya Çelebi
Araba (seslendirme): Onur Gözütok
Araba Kapı (seslendirme): Onur Gözütok
Kurgu: Onur Gözütok
Müzik: Gökhan Kırdar & Loopus
Müzik kesip biçme işlemleri: Onur Gözütok

Konuk sanatçı Evliya Çelebi'ye seslendirmesi ve montaj aşamasındaki katkıları için teşekkür ederiz.
Bookmark and Share

Türk polisi bir efsane, Türk polisi bir gerçek

Türkiye'nin bu karanlık ve puslu sokaklarında geçen diyaloglar, tamamıyla gerçektir. Değil kişi, kurumlar bile hayal ürünü değildir.

-Alkol var mı?
-Yok memur bey.
-Devam et.

Perşembe gecesi Kadıköy'den dönüyorum. Alkollüyüm aslında, gözüm dönecek kadar değil, ama yasal sınırı aştığım da belli.

Çevirmenin belli başlı noktalarda yapıldığını biliyorum. "Onlardan kaçmam lazım" diye ara yollardan kendimi eski Salı Pazarı'nın oraya çıkardım, ama hayatımdaki en yanlış hareketi yapmışım.

Elinde ışıldağı, üstünde sarı ana renkte, gri fosforlu çizgileri olan yeleğiyle polis amca beni karşılıyor. Feneri bir kaç defa, yavaş yavaş sallıyor. Herhalde "sağa çek bakalım yeğen" sallaması bu. Veya "acıktık biz, çorba parası lazım".

Sağa yanaştım. Arabada sadece ben varım. Duruşumu düzelttim, nasıl olduysa bir anda bilincim yerine geldi, gayet sağlıklı bir hale geldim bir anda.

Polis amca öndeki arabaya alkol testini yaptı, alkolmetreden ağızlığı çıkardı. Yeni ağızlık elinde, ve ağızlık da ambalajının içindeydi. Arabaya yaklaşmaya başladı. O daha gelmeden ben camı açmıştım bile. Çok temel bir diyalog geçti aramızda. Fener hareketine anlam yükleme çabalarım o anda saçma geldi bana. Çok fazla yaklaşmadı polis amca, arabaya aşağı yukarı on metre uzaklıktaydı.

-Alkol var mı?
-Yok memur bey.
-Devam et.

Bu muydu lan?

Bütün bu gerginliğe değer miydi?

Sevgili okur, umarım isteklerini gerçekleştirebiliyorumdur. Uzun süredir yazmadım, aslında çok hevesliymişim. Kaç dakikada iki blog patlattım. Gerisi de gelecek.

Çalıştığım yerden ilk maaşım yatmış. YTÜ Fest bahanesiyle evden kaçayım, ağız tadıyla içeyim diyorum. Yarasın sevgili okur, değil mi?

Kalın sağlıcakla.
Bookmark and Share

Halktan gelen tepkiler üzerine

Ey sevgili okur, selam olsun sana.

Uzun süredir blog yazamıyorum. Veya yazmıyorum. Ama suskunluğumu bozmaya karar verdim. Yazacak bir şeylerim olduğundan değil, sadece herkesin keyfi yerine gelsin diye.

Yazdıkça daha iyi hissederim belki de, bilemedim ki.

"Neden yazamadın"a gelecek olursak, bilmiyorum. İşe başladım, blog yazmaya üşendim. Aslında tasarımı komple değiştirmeyi düşünüyorum, hatta kendi internet sitemi kurasım var. Ama bunlara hep üşeniyorum.

Neyse sevgili okur, pek yakında yeni maceralarla geri dönüyorum. Mesela 10 dakika sonra.

Hadi hayırlı işler.
Bookmark and Share

18 Ocak 2010 Pazartesi

How I Met Your Mother - 100. bölüm

Hızımı alamadım ve devam ediyorum.

Geçen Pazartesi günü How I Met Your Mother'ın 100. bölümü yayınlandı. Sezon hesabına göre gidersek sezon 5, bölüm 12. 100. bölüm için de güzel bir numara düşünülmüş hemen, bölümün bir ismi "Girls vs. Suits" olsa da, bir diğer adı da "Musical Number".

Neil Patrick Harris etkileyici bir performans sergilemiş, diziyi izleyen-izlemeyen herkes için gelsin: The Suit Song.

Bookmark and Share

Feysbuk modası: Herkes iç çamaşırını çıkarsın

Merhaba sevgili okur. Geri geldim.

Allahın belası bu finaller bitmiyo bi türlü. Çarşamba günü (6 Ocak 2010) vizeleri bitirdim, takip eden ilk Pazartesi günü (11 Ocak 2010) finaller başladı. Deliricem.


Temsili final sınavı

Neyse, Cuma günü iki tane final geçirdik, daha doğrusu biri bize geçirdi. Ondan sonra kendime üç günlük tatil verdim. Üç günümü de sorumluluk sahibi olmadan, veya özetle yatağıma uzanarak, gece 3'te yatıp akşamüstü 5'te kalkarak, uyanırsam tekrar uyuyarak geçirmeyi planlıyorum.

Dedim ki o arada bir şeyler çiziktireyim. Üstelik fark ettim ki çoğu yazdığım blog'a bu şekilde başlıyorum. Geç kaldım, bloglara göz gezdiriyordum, derken söyleyeceklerim geldi aklıma. "Benim de söyleyeceklerim var" dedim ve aklıma şu geldi, Feysbuk modası. Tüm kadınlar iç çamaşırlarının rengini yazsınmış.

Nasıl bir dikkat çekme çabasıdır bu sevgili okur, bilemedim, anlayamadım. Böyle bir gerçek niye ifşa edilir sevgili okur, üstelik durduk yere? Artniyetlerle bunu yazan var mı bilmiyorum tabi, elbet vardır. Onlara sözüm yok.

Peki biz prostat kanserine dikkat çekmek için ne yapalım, ne dersiniz? İç çamaşırı rengi yazsak olmaz, özentilik olur. Herkes silahının kalibresini yazsa? (açık saçık konuşmamaca şampiyonşip) O da fazla kaçtı be hacım.

Bilmiyorum ya. Barney Stinson'un dünya barışını sağlama metoduna da destek olmak üzere, herkesi iç çamaşırını çıkarmaya davet ediyorum. Veya "naked man" de yapabiliriz.

Fazla mı kaçtı sevgili okur?
Boşver ben de bilmiyorum zaten ne dedim, ne yazdım. Klavye önümde duruyordu, ben rastgele bastım işte...

Bi de format atmaya çalışıyorum, dile kolay 60GB yedek almam lazım. Üstelik Windows XP CD'mi de bulmam gerekiyor daha, finaller + format kafasıyla benden bu kadar.


Temsili format. En son yazın başında format atmıştım, sanırsam böyle bir şey değildi. Pek değişmemiş olsa gerek.

Haydin hayırlı işler.
Bookmark and Share

15 Ocak 2010 Cuma

En güzel günlerimin üç mel'un adamı var





En güzel günlerimin üç mel'un adamı var.
Ben sokakta rastlasam bile tanımayayım diye
En güzel günlerimin bu üç mel'un adamını;

Yer yer tırnaklarımla kazıdım
Hatıralarımın camını


En güzel günlerimin üç mel'un adamı var
Biri sensin,
Biri o,
Biri ötekisi.
Düşmanımdır ikisi.


Sana gelince,

Yazıyorsun,
Okuyorum...
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
İnsanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum...
Ne yazık!..
Ne kadar beraber geçmiş günlerimiz var,
Senin,
Ve benim
En güzel günlerimiz...
Kalbimin kanıyla götüreceğim ebediyete ben o günleri...


Sana gelince,
Sen o günleri - kendi oğluyla yatan,
Kızlarının körpe etini satan
Bir ana gibi satıyorsun!

Satıyorsun,
Günde on kâat,
Bir çift rugan pabuç,
Sıcak bir döşek
Ve üç yüz papellik rahat için!

En güzel günlerimin üç mel'un adamı var,

Biri sensin,
Biri o,
Biri ötekisi.
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi.

Sana gelince,
Ne ben Sezar'ım,
Ne de sen Brütüs'sün.
Ne ben sana kızarım,
Ne de zat'ın zahmet edip bana küssün...
Artık seninle biz,
Düşman bile değiliz...

Nazım Hikmet
(Sen)

Bookmark and Share

10 Ocak 2010 Pazar

Vepmastır'dan Dev Hizmet: MATLAB Notu Bulunur




Sevgili okur, diyeceksin ki orda terazinin işi ne. Merak etme okur, anlayacaksın. Oku bir hele. Malum, final dönemindeyiz. Çalıştığımız, çalışmadığımız dersler var. Ama iyi bir ortalama tutturmak adına ben Temel Bilgisayar Bilimleri (USİS: 9031130 / Gr. 3) dersime güzel güzel çalıştım.

Çok ayıptır söylemesi, iki gündür not çıkarıyorum. Haldır haldır çalışıyorum yani. Dedim madem nadiren de olsa bir not çıkardım, o zaman halkla paylaşayım, YTÜ'lü, İTÜ'lü kardeşlerimin işini görsün. Blog, eğlenmek güldürmekten çok bir işe yarasın istedim.

Şimdiden başlayan, nereye kadar gittiğini bilmediğim gri yazılardan herhangi bir bölgeye tıklayarak ders notunu indirebilirsiniz.

Dostum emeğine saygı, artı rep dediğinizi duyar gibiyim, o yüzden bunu da es geçmedim ve hemen bu yazının başında görebileceğiniz gibi bir terazi var. Kendisine herhangi bir işlev atamadım, ancak hevesinizi almak üzere tıklayabilirsiniz.

Daha da bu saatten sonra MATLAB Kılavuzu'nu tarayıcının kapağına bastırmasından başka bir işe kullanmam. Yarın da finale girerim, MATLAB'le bütün olayım biter.



Temsili verilen, tutulan söz. Yaparım dediysem yaparım.

Haydi sağlıcakla kal okur.

Emeğime saygı, artı rep. Teraziye tık. Alıntı değildir, kendi emeğimdir. Çalan da şey olsun. Ajdar.
Bookmark and Share