24 Mayıs 2010 Pazartesi

Türk polisi bir efsane, Türk polisi bir gerçek

Türkiye'nin bu karanlık ve puslu sokaklarında geçen diyaloglar, tamamıyla gerçektir. Değil kişi, kurumlar bile hayal ürünü değildir.

-Alkol var mı?
-Yok memur bey.
-Devam et.

Perşembe gecesi Kadıköy'den dönüyorum. Alkollüyüm aslında, gözüm dönecek kadar değil, ama yasal sınırı aştığım da belli.

Çevirmenin belli başlı noktalarda yapıldığını biliyorum. "Onlardan kaçmam lazım" diye ara yollardan kendimi eski Salı Pazarı'nın oraya çıkardım, ama hayatımdaki en yanlış hareketi yapmışım.

Elinde ışıldağı, üstünde sarı ana renkte, gri fosforlu çizgileri olan yeleğiyle polis amca beni karşılıyor. Feneri bir kaç defa, yavaş yavaş sallıyor. Herhalde "sağa çek bakalım yeğen" sallaması bu. Veya "acıktık biz, çorba parası lazım".

Sağa yanaştım. Arabada sadece ben varım. Duruşumu düzelttim, nasıl olduysa bir anda bilincim yerine geldi, gayet sağlıklı bir hale geldim bir anda.

Polis amca öndeki arabaya alkol testini yaptı, alkolmetreden ağızlığı çıkardı. Yeni ağızlık elinde, ve ağızlık da ambalajının içindeydi. Arabaya yaklaşmaya başladı. O daha gelmeden ben camı açmıştım bile. Çok temel bir diyalog geçti aramızda. Fener hareketine anlam yükleme çabalarım o anda saçma geldi bana. Çok fazla yaklaşmadı polis amca, arabaya aşağı yukarı on metre uzaklıktaydı.

-Alkol var mı?
-Yok memur bey.
-Devam et.

Bu muydu lan?

Bütün bu gerginliğe değer miydi?

Sevgili okur, umarım isteklerini gerçekleştirebiliyorumdur. Uzun süredir yazmadım, aslında çok hevesliymişim. Kaç dakikada iki blog patlattım. Gerisi de gelecek.

Çalıştığım yerden ilk maaşım yatmış. YTÜ Fest bahanesiyle evden kaçayım, ağız tadıyla içeyim diyorum. Yarasın sevgili okur, değil mi?

Kalın sağlıcakla.
Bookmark and Share

Hiç yorum yok: