30 Mayıs 2010 Pazar

Nedensiz utanç ve susmak

Bir insan olarak şu başına gelenlerden,
Nasıl olup da bunlara layık görüldüğünden,
Herkesin göz göre göre susmasından,
Senden vebadan kaçar gibi kaçmalarından,
İnsanlığın en temel haklarından yoksun bırakılmış olmandan,
Ya da sadece hâlâ nasıl aynı acıyı duyabildiğinden

Utanır ve susarsın.


Konuşmaz, anlatamazsın o zaman.
Anlatmak değil, ölmek istersin.
Anlatmaktansa ölmeyi seçersin.
Ölmediğin, ölemediğin için susarsın.
Ağlayamazsın bile.
Ama gün gelir utancın üzerine çıkar acı
ve milim yaşayacak yeri kalmamıştır içerinde..
İsyan edercesine, her şeye rağmen anlattığın bu acıya şaşkınlıkla bakarlar.
Öyle ya, utanmıyor musun bunları böyle uluorta etmeye?
Acıdan utanmayı insanoğlu belletir karşısındakine..


Blog sahibinden not: Çok sevdiğim bir arkadaşımdan alıntıdır.
Bookmark and Share

27 Mayıs 2010 Perşembe

Şiddet var ulan

Selamlar sana sevgili okur.

Bugün gözümü döndürdüm. Başıma gelen bütün şeylerin stresini tek kişiden çıkarmaya karar verdim. Bagajda aşağı yukarı 80 santimlik bir levyeyle, bir hışımla çıktım. Bekledim çıksın diye. Hem bana yaptıklarının, hem başıma gelenlerin hıncını almaya kararlıydım. Yerinde yoktu. Kimbilir yine kimi dolandırdı da saklandı. O günlerden hatırladığım birini gördüm.

Ona girişsem içim o kadar soğumazdı. O şerefsiz de bir parçasıydı, ama pisliğin kökünü kazımadan kılçığı parçalamanın anlamı yok.

Karar verdim.

Şiddet var. Deşarj için, ondan gördüğüm pislikler için şiddet var. Medeniyet yok. Uzlaşı yok. Diplomasi yok.

Ben varım.

Levye var.

Doğru zamanı bekleyeceğim. Belki en beklemediği anda üstüne çullanıp girişeceğim. Yapacağım bunu. Kararlıyım.

Beni tanıyan ve blogumu takip edenler içinde belki ilk defa gözümün bu kadar döndüğünü gören vardır. Çünkü genel olarak dingin, sakin bir kişiliğim vardır.

Dindiremediğim için böyle olacak zaten.

Evet. İlk defa güldürmedim. Son şakam da değil. Hatta şaka bile değil.

Bundan sonrası içinse; hep birlikte, eskisi gibi nice mutlu, güzel, eğlenceli bloglara gidebilmek dileklerimle.
Bookmark and Share

24 Mayıs 2010 Pazartesi

41 yapar

Dayanamadım, 3. blog'a kat çıktım gün içerisinde.


Siz de böyle böyle yaparsanız...

Bugünkü bloglar pek eğlenceli oluyor ama zannımca. Yine görüşler sana ait sevgili okur.

Bu sayfayla ilgilenemediğim sıralarda bir de dublaj yaptım, hatta açıklaması şöyle:

Uzun süredir dublaj sahalarından uzak kalan Vepmastır, uzun süren çalışmalardan sonra geri dönüyor, toplumun kanayan yaralarından birine parmak basıyor!

Devlet Bahçeli'nin 2009'da yaptığı "40 yapar" hesabı, 2010'da nasıl olacak?
Polat Alemdar bu davaya nasıl müdahil olacak? Kafasındaki hesap ne?
Albayın tüm bu durumlara karşı aldığı tavır nasıl?

Tüm bunların cevabı, Vepmastır'ın yeni dublajında!


Erişim sıkıntısına karşın, videoyu Facebook ve Vimeo üzerinden paylaştım. Şimdi yine Vimeo'dan vereyim.



41 Yapar (Kurtlar Vadisi Pusu dublaj) from Onur Gözütok on Vimeo.


Henüz izlemediysen, iyi seyirler, iyi eğlenceler sevgili okurum.

Bugünlük son, tamam.

Casting'i de vereyim, sonra çıkıyorum. Söz.

Senaryo: Onur Gözütok
Polat Alemdar (seslendirme): Onur Gözütok
Rıdvan Albay (seslendirme): Onur Gözütok
Ajan 1-2-3-4 (seslendirme): Onur Gözütok
Ofis Kapı (seslendirme): Onur Gözütok
Ofis Kayar Kapı (seslendirme): Evliya Çelebi
Araba (seslendirme): Onur Gözütok
Araba Kapı (seslendirme): Onur Gözütok
Kurgu: Onur Gözütok
Müzik: Gökhan Kırdar & Loopus
Müzik kesip biçme işlemleri: Onur Gözütok

Konuk sanatçı Evliya Çelebi'ye seslendirmesi ve montaj aşamasındaki katkıları için teşekkür ederiz.
Bookmark and Share

Türk polisi bir efsane, Türk polisi bir gerçek

Türkiye'nin bu karanlık ve puslu sokaklarında geçen diyaloglar, tamamıyla gerçektir. Değil kişi, kurumlar bile hayal ürünü değildir.

-Alkol var mı?
-Yok memur bey.
-Devam et.

Perşembe gecesi Kadıköy'den dönüyorum. Alkollüyüm aslında, gözüm dönecek kadar değil, ama yasal sınırı aştığım da belli.

Çevirmenin belli başlı noktalarda yapıldığını biliyorum. "Onlardan kaçmam lazım" diye ara yollardan kendimi eski Salı Pazarı'nın oraya çıkardım, ama hayatımdaki en yanlış hareketi yapmışım.

Elinde ışıldağı, üstünde sarı ana renkte, gri fosforlu çizgileri olan yeleğiyle polis amca beni karşılıyor. Feneri bir kaç defa, yavaş yavaş sallıyor. Herhalde "sağa çek bakalım yeğen" sallaması bu. Veya "acıktık biz, çorba parası lazım".

Sağa yanaştım. Arabada sadece ben varım. Duruşumu düzelttim, nasıl olduysa bir anda bilincim yerine geldi, gayet sağlıklı bir hale geldim bir anda.

Polis amca öndeki arabaya alkol testini yaptı, alkolmetreden ağızlığı çıkardı. Yeni ağızlık elinde, ve ağızlık da ambalajının içindeydi. Arabaya yaklaşmaya başladı. O daha gelmeden ben camı açmıştım bile. Çok temel bir diyalog geçti aramızda. Fener hareketine anlam yükleme çabalarım o anda saçma geldi bana. Çok fazla yaklaşmadı polis amca, arabaya aşağı yukarı on metre uzaklıktaydı.

-Alkol var mı?
-Yok memur bey.
-Devam et.

Bu muydu lan?

Bütün bu gerginliğe değer miydi?

Sevgili okur, umarım isteklerini gerçekleştirebiliyorumdur. Uzun süredir yazmadım, aslında çok hevesliymişim. Kaç dakikada iki blog patlattım. Gerisi de gelecek.

Çalıştığım yerden ilk maaşım yatmış. YTÜ Fest bahanesiyle evden kaçayım, ağız tadıyla içeyim diyorum. Yarasın sevgili okur, değil mi?

Kalın sağlıcakla.
Bookmark and Share

Halktan gelen tepkiler üzerine

Ey sevgili okur, selam olsun sana.

Uzun süredir blog yazamıyorum. Veya yazmıyorum. Ama suskunluğumu bozmaya karar verdim. Yazacak bir şeylerim olduğundan değil, sadece herkesin keyfi yerine gelsin diye.

Yazdıkça daha iyi hissederim belki de, bilemedim ki.

"Neden yazamadın"a gelecek olursak, bilmiyorum. İşe başladım, blog yazmaya üşendim. Aslında tasarımı komple değiştirmeyi düşünüyorum, hatta kendi internet sitemi kurasım var. Ama bunlara hep üşeniyorum.

Neyse sevgili okur, pek yakında yeni maceralarla geri dönüyorum. Mesela 10 dakika sonra.

Hadi hayırlı işler.
Bookmark and Share